13 Mayıs 2012 Pazar

Futbolda gerilim, şiddet ve düşmanlığın sorumlusu kim?


Futbolda geçmişte de olan çirkinlikler bu yıl daha da katlandı ve dün oynanan son maçta zirveye çıktı. Farklı takım taraftarlarının birbirlerine olan düşmanlıkları tavan yaparken, maç sonrası Kadıköy'de eşi görülmedik bir polis şiddeti yaşandı. Peki yaşananların sorumlusu kim?
Dün Kadıköy'de oynanan (!) Fenerbahçe Galatasaray maçı, bir futbol maçından daha çok bir savaşı andırdı. Maçın öncesinde ve sonrasında büyük olaylar yaşandı. Karşı takım taraftarları Türkiye'nin dört bir yanında birbirlerine girdi, çıkan olaylarda bıçaklananlar oldu. Maçın bitiş düdüğü ile birlikte çevik kuvvet ekipleri sahaya girdi ve Galatasaraylı oyuncular ile teknik heyetin etrafını sardı, herkes gerilimin patlama noktasına geldiğinin farkındaydı. Maçın bitiminin ardından stadyumdaki on binlerce kişiye polis gaz bombaları yağdırdı. Sözde "güvenliği sağlama" ve "taşkınlık yapan fanatikleri engelleme adına" on binlerce kişinin hayatları tehlikeye atıldı. Tanıkların anlattığına göre, gazdan etkilenerek stadı terk etmek isteyen binlerce kişi merdivenlerde birbirlerini ezdi. Maç sonrasında olaylar nedeniyle saatlerce kupa töreni yapılamadı, Galatasaraylı oyuncular sahayı hızlıca terk edip soyunma odasına gitmek zorunda kaldı. Kupanın sahada verilip verilmemesi inatlaşmaya dönüştü. Önce Valilik ve Emniyet kupanın sahada değil, soyunma odasında verileceğini söyledi, sonrasında Galatasaray yöneticileri Başbakan Erdoğan ile görüştü ve Erdoğan kupanın verilmesi için Vali ve Emniyet'e talimat verdi. Basın emekçileri kendilerine yönelen kör öfke nedeniyle bir süre basın odasına sığınmak zorunda kaldı. Kupa töreni inatlaşması sürerken Kadıköy sokaklarında ve Türkiye'nin dört bir yanında gerilim ve şiddet vardı.
Sahada oynananın ise futbol olduğunu söylemek imkansızdı. Tıpkı saha dışındaki düşmanlık gibi saha içinde de oyuncular birbirlerine sanki düşmanmış gibi davrandılar.
Basın bu çirkinliklerin küçük bir bölümünü gösterdi, yaşanan büyük polis şiddeti gerçeğine ise ağır bir sansür uygulandı.
Peki tüm bu çirkinliklerin sorumlusu kim?
dun-ic-1.jpg
Şike soruşturması futboldaki pisliği katladı
3 Temmuz 2011'de Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve birçok kulüp yöneticisi ve futbolcunun gözaltına alınması ile başlatılan şike soruşturmasının ardından, zaten var olan gerilim daha da tırmanmaya başladı. Kimsenin şike yapıldığı iddiasına şaşırdığı yoktu. Hemen herkes, futbol piyasasında dönen büyük paraları, bu alanda büyük patronların, mafyatik grupların ve siyaseti özel çıkarları için kullananların egemenliğini bildiği için kimse "şike olmamıştır" demiyordu. Ancak bilinen başka bir şey daha vardı, şike soruşturmasını başlatmış olan özel yetkili savcılıklar siyasi iktidarın mutlak kontrolü altındaydı. Sahte-üretilmiş kanıtlar, hukuk dışı suçlamalar, tutarsız iddianameler, yasa dışı dinlemeler ve medyaya servis edilen polis-savcılık kaynaklı haberlerle siyasi iktidarın birçok alanı ele geçirdiği ya da kendi istediği hizaya çektiği bilindiği için çoğu kişi yapılan soruşturmanın basit bir şike soruşturması olmadığı görüşündeydi. Birçok kişi, milyar dolarların döndüğü bir sektörde siyasi iktidarın kontrolünü arttırmaya çalıştığını düşünüyordu. Nitekim, "futbol sadece futbol değildir" sözü yaygın kabul gören bir sözdü.
Siyasi iktidarın şike soruşturmaları ile başlayan süreçteki rolü çokça tartışılırken, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar Ocak 2012'de "şampiyonluk kupasını Trabzon'a getirmek için ince ayarlı bir çalışma yapıyoruz" bile diyebildi.
Fenerbahçe dışında Beşiktaş ve Trabzonspor da dahil olmak üzere birçok kulüp soruşturmaya dahil edilmişti ve adalet duygusunun ne durumda olduğunu gösterir biçimde farklı takım taraftarları kendi kulüplerinin değil diğer takımların şike yaptığını iddia ediyor ve kendilerinin değil diğer takımların küme düşürülmesi gerektiğini söylüyordu. Bu tartışmalarla gerilim giderek tırmandı.
Medya birden Aziz Yıldırım'ın NATO müteahhidi olduğunu, büyük serveti olduğunu keşfetti ama nedense tüm kulüp yönetimlerinin ve elbette Türkiye Futbol Federasyonu'nun Aziz Yıldırım gibi büyük patronlardan oluştuğu yazılmıyordu. Dönemin TFF Başkanı olan Mehmet Ali Aydınlar
milyar dolar cirosu olan Acıbadem Hastanesi'nin sahibi ve TÜSİAD üyesiydi. Şike soruşturmasında adı geçen ama tutuklu yargılanmayan Göksel Gümüşdağ Küçükçekmece Belediye Meclisi'nin AKP'li üyesiydi ve Emine Erdoğan'ın kuzeni ile evliydi. Koç ve Sabancı da TFF Yönetim Kurulu'nda temsil ediliyordu. Tıpkı futbol kulüplerinde olduğu gibi TFF Yönetim Kurulu'nda da sporcu kökenli biri bulmak neredeyse imkansızdı. Büyük servetleri olanlar bu kurullarda yer alıyordu.
Şike soruşturması ile birlikte TFF Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne gitmesine izin vermeyince Fenerbahçe Acıbadem Hastanesi ile yani Aydınlar ile olan sponsorluk anlaşmasını da iptal etti.
Aydınlar istifa ettikten sonra basında Aydınlar'ın Fenerbahçe'ye 100 milyon dolar bağışlayacağı ve kulübe başkanlık için adaylığını koyacağı iddiası yansıdı. İddianın doğru olup olmadığından öte, adaletin değil paranın egemenliğinin işaretiydi bu iddialar.
Nitekim Aydınlar'ın ardından Demirören Holding'in sahibi Yıldırım Demirören TFF Başkanlığı'na geldi. Demirören TFF Başkanlığı öncesinde Başbakan Erdoğan'ı da ziyaret etmeyi ve icazet almayı ihmal etmedi. Beşiktaş Kulübü'nü yüz milyonlarca dolar borç ile bırakan Demirören, şimdi TFF'nin başındaydı. Demirören'in başında olduğu TFF'nin kararları da gerilimi ve şiddeti azaltmak bir yana tırmandırdı.
Digitürk rahatsız olunca Play Off sistemi uyduruldu! Gerilimin patlayabileceği umursanmadı
Şike soruşturması ve bazı kulüplerin küme düşürülebileceği konusunda dile getirilen iddialar ve süren belirsizlik yayıncı kuruluş Digitürk'ü rahatsız etmişti. Digitürk'ün yayın ihalesini iptal edebileceği konuşuluyordu. Bunun üzerine Kulüpler Birliği ve TFF Ağustos 2011'de ligde play off sistemine geçiverdi. İlk dörde giren kulüpler birbirleri ile maç yapacaklar ve toplam 12 büyük maç ile Digitürk büyük gelir sağlayacaktı. Kimsenin artan gerilimin play off maçlarında zirveye çıkacağı ve büyük olaylar yaşanabileceği ihtimalini umursadığı yoktu. Önemli olan yüz milyon dolarlardı, gerisinin önemi yoktu.
Nitekim öyle oldu, basına yansıyan haberlere göre Digitürk başta dünkü maç olmak üzere "Süper Final" maçlarında rekor gelir elde etti. Decoder satışları patladı, reklamlardan on milyonlarca lira kazanıldı.
Gerilimin tırmanması Digitürk'ün işine gelmişti, gerilimin zirveye çıkması Digitürk'ün gelirlerini de zirveye çıkardı.
Şike soruşturması iktidar bloğundaki çekişmenin bile konusu oldu!
Şike soruşturması sürerken AKP'nin yeni bir "şike yasası" hazırlanması ve Meclis'ten geçirmesi, iktidar bloğunun bileşenlerinden Gülen Cemaati ile AKP arasında açık bir çekişmeye konu oldu. Aralık 2011'de günlerce Gülen Cemaati'ne yakın medya kuruluşları ve kalemlerle, AKP'ye daha yakın gazete ve kalemler yeni "şike yasası" üzerinden ciddi bir sürtüşme yaşadı. Sonrasında bu sürtüşme MİT krizi ile bir kez daha gün yüzüne çıktı. Bu sürtüşmelerde asıl gün yüzüne çıkan ise, AKP ve Gülen Cemaati'nin özel yetkili savcılıklar ve mahkemeler üzerinde mutlak kontrolü idi. Herkes bunu bilerek tartışıyordu. Bu durumda şike soruşturmasının "temiz futbol" ve "adalet için" yapıldığına kim insanları inandırabilirdi ki!
dun-son.jpg
Peki bundan sonra ne olacak?
Digitürk dün decoder satışlarından ve reklamdan rekor gelir elde etti ancak daha önce de futbolda olan şiddet, gerilim, ırkçılık, düşmanlık bu yıl tavan yaptı. Afrikalı bir oyuncuya "pis zenci" dendi, edilen küfürler ve sahaya yağan yabancı maddelerden sahalar defalarca seyirciye kapatıldı, insanlar birbirlerini bıçakladı, bu şiddete bir de dün Kadıköy'de büyük bir polis şiddeti eklendi.
AKP elini attığı her alanda olduğu gibi futbolda da rant yarışını, adaletsizliği, nefreti, ırkçılığı, düşmanlığı arttırmış oldu.
Futbol, siyaseti çıkarlarına alet edenlerin, büyük patronların, mafyatik grupların at oynattığı bir alan olmaya, tribünlerde ırkçılık ve küfür mazur görülürken, emekten ve barıştan yana sesler "marjinal" ve "terörist" ilan edilmeye devam ettikçe futbolda gerilimin katlanarak devam etmesini tahmin etmek güç değil. Dün yaşanan bıçaklama ve linç vakalarının ise daha büyük çaplı ve kanlı olaylara dönüşmemesi ise işten bile değil.
(soL - Spor)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder