24 Mayıs 2012 Perşembe

Söz sırası bilimden ve aydınlıktan yana olanlarda…

Marmara Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde düzenlenen , “Bilim Türler Arası Evrimi Neden Kabul Etmiyor?” başlıklı, yaratılışçı bilim karşıtı sempozyuma tepkiler sürüyor.

Birçok bilim insanı ve aydının sert biçimde eleştirdiği ve bilimsel hiçbir yanının bulunmadığını söylediği panel geçtiğimiz günlerde düzenlenirken panele gösterilen tepkiden dolayı panelin yapıldığı salona sadece davetliler alınmıştı. Üniversite öğrencileri ve akademisyenler başta olmak üzere bilimden ve ilericilikten yana tavır alan herkesin eleştirdiği panel aynı zamanda üniversite bileşenleri tarafından da protesto edilmişti.

AKP iktidarıyla birlikte kadrolaşmanın arttığı ve karanlığın giderek yayıldığı bir dönemde yapılan bu tarz etkinlikler İslamcı düşüncenin geldiği noktayı açık biçimde gösterirken başta yapılan bu panel olmak üzere bu tarz etkinliklere geniş bir kesimin ortak olarak verdiği tepki de önemli bir noktada duruyor.

Muhalefet.org ekibi olarak gericiliğin bu denli pervasızca üniversiteler başta olmak üzere hayatın her alanında iktidar eliyle yürütüldüğü bir dönemde yapılan bu etkinliğin ne anlama geldiğini ve konjonktürel olarak nasıl değerlendirilmesi gerektiğini bilim insanları ve aydınlara sorduk.

Devrimci Karargah davası kapsamında uzun bir süre cezaevinde kaldıktan sonra geçtiğimiz günlerde özgürlüğüne kavuşan Bilim ve Gelecek Dergisi Editörü Baha Okar, Türkiye’de ilk defa düzenlenen Evrim sergisi düzenleyicilerinden DüşünBil Dergisi Editörü Olcay Yılmaz ve ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu Yönetim Kurulu Üyesi ve Evrim Ağacı İdari Sorumlusu Çağrı Mert Bakırcı konuyla ilgili görüşlerini bizlerle paylaştı. Üçünün de ortaklaştığı nokta evrim karşıtlığının bilimsel bir kılıfla sunulamayacağı olurken yaşanan sürecin iktidarın yarattığı gerici ve baskıcı ortamla paralel olarak ilerlediği vurgulandı. Gerici bir yönelime hizmet etmek amacıyla düzenlenen evrim karşıtı panelle ilgili görüşler şu şekilde dile getirildi:

Baha Okar (Bilim ve Gelecek Dergisi Editörü)

Geçtiğimiz günlerde Marmara Üniversitesi'nde bir öğrenci kulübü "Bilim türler arası evrimi neden kabul etmiyor?" başlığıyla bir sempozyum düzenledi. Önce sormak lazım, hangi bilim bu? Genetik bulgularla ve yeni verilerin sınamasıyla birlikte, bilim çevreleri tarafından evrim, daha da sağlamlaşan bir kuram olmanın yanında, günlük yaşamımıza giren bir olgu olarak kabul ediliyor çoktan beri. Pek çok ülkedeki ciddi bilimsel akademilerin, bilim insanlarının imzasıyla yayınlanan bildirilere dayanarak söyleyebiliriz bunu.

Evrimi kabul etmeyen "bilim", Bilim ve Gelecek'in geçen sayılarında göstermiştik, inlerle cinlerle uğraşan "hocanın ilmi"dir, Harun Yahya'nın çakma fosilleridir. Bunları genel olarak dinsel düşünce kapsamında görebiliriz ancak. Dinsel düşüncenin dünyanın güneş etrafında döndüğünü kabul etmesi de 400 yıl sürmüştü. Çok değil, ancak 30 yıl önce Hıristiyan Kilisesi resmen Galilei'nin haklılığını teslim edip itibarını iade ettti. Birkaç yıl önce de Anglikan Kilisesi evrim teorisine karşı tavrı için Darwin'den özür diledi. Bu böyledir, bilimsel düşüncenin karşısında dinsel dogma başta direnç gösterir, sonra kendini revize eder, nihayet kırılır. Yaratılışçılar dinsel düşüncelerini bilimin karşısına koyarak gerçekte kendi inançlarına zarar verdiklerinin farkında değiller.

Ancak şunu da belirtmek lazım ki, bugün yaratılışçıların esas düşünsel kaynağı İslam ya da Kuran değildir. İslami esaslara dayanan bir devlet olan İran'da okullardaki evrim eğitimi Türkiye'dekinden daha ileridedir. Bunların şimdiki kaynağı ABD'deki yaratılışçı enstitüler; maddi ve düşünsel kaynakları orasıdır. Amerika'da yaratılışı okul müfredatlarına sokamayınca bilimsel bir kisveye büründürdüler, Adem ile Havva'dan geldik savıyla bilimsel gelişmeler karşısında duramayınca yaratılış inancını revize ettiler. Ortaya akıllı tasarım, tür içi evrim gibi şeyler çıktı. Daha da çıkar.

Türkiye için ise; bu bir öğrenci kulübünün, bir üniversite kulübünün yediği halt değildir, bir devlet politikasıdır. 80 darbesinden sonra evrim kuramı, öğrencileri inançsızlığa götürüyor, marksist yapıyor diye lise eğitiminden yavaş yavaş silinmişti. Abartmışlar, tek başına evrim insanı inançsız ya da Marksist yapmaz. Ama değişimi ve maddi dünyanın değişimindeki yasaların yine maddi dünyada olduğunu anlamak, insanın özgürleşmesinde, devrimcileşmesinde önemli bir eşiktir. 80 sonrasında ağır bir dincileşme yaşandı ve bunun eğitimdeki ayağıyla sürüleşmiş genç kuşaklar yaratmak hedeflendi. O zamanlar solcu, demokrat, ilerici öğretim görevlilerini üniversitelerden kazımışlardı. Bugünkü evrim karşıtı sempozyumun profesörlerine bakın, adlarını o günlerde solculardan boşalan üniversite kadrolarını doldurarak akademik kariyerini ilerletenlerin arasında bulacaksınız.

Bu süreç inişli çıkışlı ilerlemiş, AKP hükümeti döneminde tepe noktasına ulaşmıştır. Varılan nokta, okullarda piyasanın ihtiyacına göre ve gerektirdiği kadar bilimdir. Arzuladıkları, teknoloji kullanımında ve işletmecilikte cin gibi, ama dünya meselelerinde alıklaşmış bir üniversite gençliğidir. Amaçlarına büyük ölçüde ulaştıkları kesin; ama artık işlerin de tersine dönmesinin vakti gelmiştir. Umudum budur.

Olcay Yılmaz (DüşünBil Dergisi Editörü) 


16 Mayıs 2012 tarihe bilim karşıtlığının karanlık günü olarak geçecektir. Bu günden sonra artık Türkiye’de bilim eskisi gibi olamayacaktır. Peki, bu duruma nasıl geldik ve neden bu olayları yaşıyoruz? Yüzyıllardan beri bilimin yeni buluşları bazı insanları rahatsız etmiştir. Çünkü bu insanlar sıkı sıkıya bağlandıkları dini inanışların etkisi altındadır ve bu etkinin dışında, dışarıdan herhangi bir düşünceye veya olguyu kabullenemezler. Din bu insanların adına konuşur ve kişi ortada yoktur. Oysa yaşamda her şey değişmekte ve bu değişim diyalektik olarak sürmektedir. Dini söylenceler sözlü olarak aktarıldığında bu söylencelerin unutulması kolaydır. Oysa din olgusu kitaplaştırıldığında bu kez karşımıza değişmez ve sorgulanamaz olgular ağı çıkmaktadır. Ancak yeni bulgulara açık olmayan topluluklar bir süre sonra yeni olguların ağırlığı altında boğulmaya başlar. Komik duruma düşer. Nitekim Avrupa’da böyle komik olaylar yaşanmıştır. Dünyanın düz olduğunu düşünen ve bu düşünceyi kutsal kitaplar aracılığı ile desteklemeye çalışanlar bilimin yeni bulguları karşısında geri adım atmış ancak komik bir duruma düşmekten de kendilerini alamamışlardır. Dindar insanlar bilime barışmak zorundadır. Bir ülke olarak aynı gemide yol alıyorsak birbirimizi anlamakla kalmamalı dışarıdaki bilimsel gelişmeleri de hep birlikte takip etmeliyiz. Bir olgunun din ile uyuşmaması doğal bir durumdur. Bizler 1000-2000 yıl önceki yaşam biçimiyle bu gemiyi hareket ettirmeye kalkarsak, bütün eylemlerimizi, düşüncelerimizi bu yaşam biçimi ile belirlemeye kalkışırsak o zaman birileri gelip bizleri özgürlük adı altında değiştirmeye kalkacaktır. Dinin dışında da güzel, ahlaklı, tutarlı yaşam biçimlerinin var olduğunu özellikle bilimsel bulguların bu yaşam biçiminin sonucu olarak ortaya koyulduğunu ve bu bilimsel bulguların hepimizin yaşamı için olduğu kabullenmemiz gerekir. Din adına konuşan ve kendilerine bilim insanı diyen hocaların da buna öncülük etmeleri gerekir.
Biz bu bilim insanlarını bilimle barışmaya çağırıyoruz. Evrim biyolojik ve tarihsel bir gerçektir. Evrim birilerinin dediği gibi: “ateist ve din karşıtlarının bilimsel bir kılıfla insanlara sundukları bir safsatanın adı”  değildir. Evrim olgusunun adı olsa olsa bilimi onaylayamayan insanların bilimsel gelişmeyi yakalayamamasının adı olabilir. Dünyaya düz diyenler de bilim insanlarını bu silahla vurmaya çalıştılar. Biyolojik bir olgunun sırf dini değerlere uymuyor diye yadsınması ve saldırıya uğraması bütünsel anlamda bir bilim karşıtlığını da beraberinde getirmektedir. Moderniteyi örnek alan bir iktidarın döneminde modern bir olguyu yok sayan bir sempozyumun yapılması bilimin düzeyeni ve niteliğin düşüreceği kanısındayız. Buradan açıkça ve net olarak söylüyoruz: Evrim, din karşıtlarının bilimsel bir kılıfla insanlara sundukları bir safsatanın adı değildir. Yani bu durum ortalama yaşam süresi 70 olan bir insana  “hadi evrimleş de göreyim” demek gibi komik ve düzeysiz bir yakıştırmadır. Batı dünyası bugün dini değerler ile bilimsel değerler arasında çatışma görmüyorsa demek ki sorun din değildir. Peki, sorun nedir?


Çağrı Mert Bakırcı (ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu Yönetim Kurulu Üyesi ve Evrim Ağacı İdari Sorumlusu)

Bilim dışı kaynaklarca Marmara Üniversitesi’nde düzenlenen Evrim Karşıtı etkinliğin bilim insanları tarafından engellenmeye çalışılmasının “bilimsel özgürlüğe set çekmek” olarak değerlendirenler olmaktadır. Elbette ki bilim özgürdür, kimse aksini iddia edemez. Ancak söz konusu tercih bilim ile bilim-dışı arasında ise, test edilebilir ile test edilemez arasında ise, gerçeklerle inançlar arasında yapılacak ise, Antik Yunan'dan bu yana varlığını sürdüren ve binlerce yıl içerisinde milyonlarca kişiye doğa bilimlerini öğretmekle yükümlü olan Akademi'nin (üniversitelerin) tarafı, açık bir şekilde bilimdir, test edilebilirdir, gerçeklerdir. Hep böyle olmuştur ve böyle olmalıdır da. Yaratılış (veya Akıllı Tasarım gibi kılıfına uydurulmuş diğer versiyonları), şahsi ve güvenilmez inançlardan fazlası olmadığı gibi, hiçbir açıdan bilimsel değildirler. Bu sebeple Akademi içerisinde şahsi görüşlerin, doğa dışının, doğa üstünün yeri yoktur, olmamalıdır da. Marmara Üniversitesi, "özgür bilim" kisvesi altında çok ciddi bir bilim suçu işlemekte, bilimi ayaklar altına almaya cüret etmektedir. Bundan derhal vazgeçilmesi şarttır ve bu üniversitenin (ve benzerlerinin) idari birimlerinden öğrencilerine kadar bilimin, bilimsel gerçeklerin, bilimsel araştırmanın, bilimsel metodun ne olduğunun öğretilmesi elzemdir. Evrim (türler arası değişim), tıpkı Evren içerisinde cisimlerin birbirine doğru hareket etmesi gibi bir doğa yasasıdır. Bu yasayı açıklayan Evrim Kuramı, modern bilimin sahip olduğu en güçlü açıklamalardan biridir. Evrimsel Biyoloji dahilinde türleşme, gerek canlıların doğal ortamlarında (bkz: Balyaev’in Tilkileri, Türkiye’deki Spalax cinsi farelerin evrimi ve daha yüzlercesi), gerekse laboratuvar ortamında (bkz: Lenski Deneyi, Endler Deneyi, Dobzhansky Deneyleri ve daha yüzlercesi) gözlenmiştir. Fosil kayıtların tamamı, canlılar arasındaki kademeli geçişi göstermektedir. Ancak Evrim bir ördeğin bir timsaha dönüşüvermesi olarak, ara türler timsah ile ördeğin karışımı olan hayali bir “timdak” olarak, türleşme ise günaşırı olan bir dönüşüm olarak algılanırsa ve bu şekilde lanse edilirse, ne bilim üretilebilir ne de o ortamda bilimden bahsedilebilir. Evrim bu değildir, türleşme bu şekilde olmaz. Marmara Üniversitesi'nin gerici ve bilim dışı zihniyeti, bilimsel gerçekleri değiştirmeye yetmeyecektir.
Marmara Üniversitesi, yaptığı bu bilim dışı, sahte bilime dayanan etkinlikle yalnızca kendi aklındaki zavallı, çarpık, modern bilimle alakası olmayan, Evrimsel Biyoloji’nin içerisinde asla yeri olmamış ve olmayacak olan, sancılı bir hayal ürününü çürütebilmiştir. Zira bahsedilenin Evrimsel Biyoloji ile uzaktan yakından alakası yoktur. Burada biz bilim insanlarının savunduğu, insanların bir şeylere inanıp inanmaması değil, şahsi inançların ve bilim-dışı iddiaların Akademi'ye girmesindeki yanlışlıktır. Bunun da altının çizilmesi gerekir. Bu sebeple aklı başında, herhangi bir dine veya inanca mensup, bilimsel düşüncenin üstünlüğünden nasibini almış her birey, Marmara Üniversitesi’ndeki bu bilim dışı olaya karşı olmalıdır.
Foto: Bilim ve Gelecek Dergisinden alınmıştır.
 (muhalafet.org)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder